Son dönemlerde kurumsallaşmış ve kurumsallaşma sürecinde olan tüm şirketler değerler politikasını yeniden yapılandırıyor. Dış müşteriler kadar şirketin ilerlemesinin en temel dinamiği olan iç müşteriler de çalışmakta oldukları şirketin değerlerine göre karar alıyorlar. Değerlerin etkinliği çalışanların şirkete ne ölçüde katkı sağladığının ya da ne kadar katkı sağlamak istediği kararının da büyük ölçüde belirleyici faktörü konumunda.
Sektöründe öncü firmaların yeniden yapılandırdığı değerlerin başında' dürüstlük ' geliyor. Dürüstlük; hem şirketin müşteriye karşı, hem şirketin çalışana karşı, hem de çalışanın diğer çalışanlara karşı duruşunun önemini gösteren en önemli değerlerden biri. Basit olarak dürüst olmak deyince genel geçer ve temel kavramlar aklımıza geliyor olsa da, özellikle çalışanın üzerinde işvereninin kendisine karşı dürüst olması hissiyatının büyük etkiler yarattığını görüyoruz. İşverenin müşterisine de kendisine de her zaman doğru olanı yaptığını gözlemleyen çalışan, işini en doğru şekilde yapmaya odaklayarak kendini çok daha fazla geliştiriyor.
Bir diğer önemli değer de ' liderlik ' olarak karşımıza çıkıyor. Klasik yöneten - yönetilen ikileminin çok dışında bugün yükselen rekabetle birlikte organizasyondaki her bireyin kendi alanında bir lider olması anlayışı liderlik kavramını da değiştirmeye başladı. Başarıda kaçınılmaz rekabet ve hizmet seviyesinin yükselmesi yaklaşımına karşılık olarak, her çalışanın maksimum seviyede inovatif olması ve kendi alanını sürekli olarak geliştirmesi zorunluluğu ortaya çıktı. Çalışanları bu alanda teşvik edebilmek adına hepsinin liderlik özelliklerinin geliştirilmesi ve onlara fırsatlar tanınması gerekiyor. Yüksek çalışan bağlılığının sağlanmasında da, çalışanın iyi işler başarması, bu başarısını nedeniyle kendini değerli hissetmesi ve bunun işvereni tarafından da bilindiğini
görüyor olması büyük önem taşıyor.
Liderlik değerini de etkileyecek ve destekleyecek bir başka değer ise ' sahiplenme'. Her bir çalışanın, o işyerinde işin sahibi gibi çalışıyor olduğunu düşünün. Kendi işyeriniz için ne kadar emek harcar ve ne kadar çok verimli olmak istersiniz? Çalışanlarına işi sahiplendirmeyi başaran işverenlerin almış oldukları verimlilikten bahsetmeye sanırım bunu düşündüğünüzde gerek kalmayacaktır.
Sahiplenmeyle birlikte gelen bir başka değer de 'kazanma tutkusu'. İnsanlık tarihinden bu yana gelen en iyisine ya da en fazlasına sahip olmak isteği, beynimizin alt kısmında hala varolmaya devam ediyor. Önemli olan bunu modern iş yaşamımıza da aktarabiliyor olmak ve kazanma tutkusuna sahip çalışanlar yaratmak. Şirket içinde de tatlı rekabetlerin var olduğu bir ortam yaratarak o potansiyele sahip her çalışana içindeki kazanma tutkusunu yeniden keşfetme şansı verebilir ve kurum içinde bu değeri yaygınlaştırarak kendi kurumumuzun kazan-kazan felsefesini oluşturabiliriz.
Şirket içinde belirlediğimiz bu değerler yaygınlaştıkça çalışanlar herhangi bir denetime ihtiyaç duyulmaksızın her zaman her işi en doğru ve en iyi şekilde yapmaya çalışacaklardır ve bu da bugünkü hızla gelişen dünyamızda oluşan trendlere ayak uydurabilmek için yapılabilecek en doğru şeydir.
Organizasyonunuz için gerekli bir sonraki adıma dair kendi değerlerinizi oluştururken bir ışık tutması dileğimle...
19 Mart 2013 Salı
11 Mart 2013 Pazartesi
Yan Haklarda Kuşak Çatışması
Son zamanlarda biz insan kaynakları profesyonellerinin en çok gündeminde olan bir konu da Y kuşağını anlamak, ihtiyaçlarına karşılık verebilecek sistemler kurmak. Hay Group'un yaptığı araştırmaya göre 2009 yılında yüzde 37 olan Y kuşağının 2011 de işgücü içindeki oranı yüzde 50 ye çıkmış durumda. Bu jenerasyonun ortak özelliklerinden en belirgin olanları ise yüksek özgüven, yönetim ve karar mekanizması içinde yer alma isteği, işverenden yüksek beklentiler ve bağlılık oranlarının düşük olması. Daha iyi fırsatların sunulduğu başka bir işyerine çok fazla düşünmeden geçebiliyorlar.
İşverenin sunduğu ücret paketleri belli, belli bir notaya kadar esneklik sağlamak mümkün. Ancak tercihler artık ücretin yanında sunulan yan haklara göre değişiyor. Klasik olarak uygulanan servis, öğle yemeği, özel sağlık sigortası gibi yan hakların dışında artık farklı beklentiler de göze çarpıyor. Bu nedenle Mercer'in Avrupa'da yaptığı esnek yan haklar araştırmasında birçok şirketin bu uygulamayı aktif olarak kullandığı, kalan kısmın hemen hemen tamamının ise esnek yan haklar sistemine geçmeyi planladığı göze çarpıyor.
Peki beklentiler neler? Yeni dönemde bütçemizi planlarken yan haklar dağılımını bu yeni trendlere göre nasıl belirleyeceğiz?
3000e yakın katılımcının verdiği yanıtlara göre beklentinin büyük bir yüzdesini istenilen alanda kurs imkanı oluşturmuş. Tabi bu kurslar da düşündüğümüzden oldukça farklı. Daha çok fotoğrafçılık, dalış, drama, tiyatro kursları, spor eğitimleri gibi hobi alanlarını kapsayan seçenekleri tercih ediyorlar. Bu da yeni kuşağın iş dışındaki kişisel ve sosyal gelişimine çok daha fazla önem verdiğini gösteriyor.
Kursları birbirine yakın oranlarda araba ya da benzin ve esnek çalışma saatleri ile istenilen yerde çalışma imkanı takip ediyor. Yeni kuşak tüm alanlarda esneklik talep ediyor ve görüşleri işlerin zamanında ve tam olarak bitirilmesi koşulunun gerçekleşmesi halinde kendilerinin kısıtlanmasının anlamsız olduğu yönünde. Bakış açımızı biraz değiştirirsek ve beklentimizin çalışanlardan en yüksek verimi almak olduğunu düşünürsek pek de mantıksız görünmüyor. Sonuçta herkesin verimli olduğu saatler gün içinde farklı olabiliyor ve sabah saatlerinde yüksek verimle çalışan oranının düşündüğümüzden çok daha az olduğunu artık biliyoruz.
Araştırmada yüzde 10 luk bir kısmın ise akıllı telefon, tablet bilgisayar ve internet talep ettiği görülüyor. Bu da yeni neslin teknolojiye olan düşkünlüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. Tüm şirketler artık sosyal medya üzerinden ilerleme stratejisi uygularken, çalışanlarımızın facebook, twitter gibi sosyal mecralarda gezinmesini engelleyen internet filtreleri uygulamak da aslında oldukça büyük bir tezat. İsteyen herkes bir şekilde siz isteseniz de istemeseniz de bu sitelerde geziniyor. Neden onlara 'kafa dağıtmaları' için uygun ortamı tanıyarak bağlılıklarını artırmayı denemiyoruz ki?
Şirket içinde farklı kulüpler kurmak ya da sosyal dayanışmayı teşvik eden projelerde çalışanlarla birlikte yer almak da şirket içindeki yakınlaşmayı ve takım çalışmasını artıracak aktivitelerden olabilir. Tabi Y kuşağını düşünürken orta yaşlı çalışanların beklentilerini de göz ardı etmemek gerek. Emekliliğe daha yakın olanlar ise sağlık ve esnek çalışma imkanları gibi yan hakları tercih ediyorlar. Talepler bireysel olarak bu kadar değişirken artık esnek yan haklar sunan sistemlere geçmenin zamanı sizce de gelmedi mi?
Gelişim ve değişimleri hep birlikte kolaylıkla yönetebiliyor olmak dileğiyle...
İşverenin sunduğu ücret paketleri belli, belli bir notaya kadar esneklik sağlamak mümkün. Ancak tercihler artık ücretin yanında sunulan yan haklara göre değişiyor. Klasik olarak uygulanan servis, öğle yemeği, özel sağlık sigortası gibi yan hakların dışında artık farklı beklentiler de göze çarpıyor. Bu nedenle Mercer'in Avrupa'da yaptığı esnek yan haklar araştırmasında birçok şirketin bu uygulamayı aktif olarak kullandığı, kalan kısmın hemen hemen tamamının ise esnek yan haklar sistemine geçmeyi planladığı göze çarpıyor.
Peki beklentiler neler? Yeni dönemde bütçemizi planlarken yan haklar dağılımını bu yeni trendlere göre nasıl belirleyeceğiz?
3000e yakın katılımcının verdiği yanıtlara göre beklentinin büyük bir yüzdesini istenilen alanda kurs imkanı oluşturmuş. Tabi bu kurslar da düşündüğümüzden oldukça farklı. Daha çok fotoğrafçılık, dalış, drama, tiyatro kursları, spor eğitimleri gibi hobi alanlarını kapsayan seçenekleri tercih ediyorlar. Bu da yeni kuşağın iş dışındaki kişisel ve sosyal gelişimine çok daha fazla önem verdiğini gösteriyor.
Kursları birbirine yakın oranlarda araba ya da benzin ve esnek çalışma saatleri ile istenilen yerde çalışma imkanı takip ediyor. Yeni kuşak tüm alanlarda esneklik talep ediyor ve görüşleri işlerin zamanında ve tam olarak bitirilmesi koşulunun gerçekleşmesi halinde kendilerinin kısıtlanmasının anlamsız olduğu yönünde. Bakış açımızı biraz değiştirirsek ve beklentimizin çalışanlardan en yüksek verimi almak olduğunu düşünürsek pek de mantıksız görünmüyor. Sonuçta herkesin verimli olduğu saatler gün içinde farklı olabiliyor ve sabah saatlerinde yüksek verimle çalışan oranının düşündüğümüzden çok daha az olduğunu artık biliyoruz.
Araştırmada yüzde 10 luk bir kısmın ise akıllı telefon, tablet bilgisayar ve internet talep ettiği görülüyor. Bu da yeni neslin teknolojiye olan düşkünlüğünü bir kez daha ortaya koyuyor. Tüm şirketler artık sosyal medya üzerinden ilerleme stratejisi uygularken, çalışanlarımızın facebook, twitter gibi sosyal mecralarda gezinmesini engelleyen internet filtreleri uygulamak da aslında oldukça büyük bir tezat. İsteyen herkes bir şekilde siz isteseniz de istemeseniz de bu sitelerde geziniyor. Neden onlara 'kafa dağıtmaları' için uygun ortamı tanıyarak bağlılıklarını artırmayı denemiyoruz ki?
Şirket içinde farklı kulüpler kurmak ya da sosyal dayanışmayı teşvik eden projelerde çalışanlarla birlikte yer almak da şirket içindeki yakınlaşmayı ve takım çalışmasını artıracak aktivitelerden olabilir. Tabi Y kuşağını düşünürken orta yaşlı çalışanların beklentilerini de göz ardı etmemek gerek. Emekliliğe daha yakın olanlar ise sağlık ve esnek çalışma imkanları gibi yan hakları tercih ediyorlar. Talepler bireysel olarak bu kadar değişirken artık esnek yan haklar sunan sistemlere geçmenin zamanı sizce de gelmedi mi?
Gelişim ve değişimleri hep birlikte kolaylıkla yönetebiliyor olmak dileğiyle...
Denek Değilsiniz, Değerlisiniz!
İnsan kaynakları profesyonelleri olarak paylaşımlarımızda daha çok kendi iş akışımızı ilgilendiren konulardan bahsediyoruz. Bu yazımda ise adayların insan kaynakları departmanlarına ve mülakatlara bakış açılarından söz etmek istiyorum.
Almış olduğum geri bildirimlerde özellikle bazı danışmanlık şirketlerinin aday havuzlarını genişletmek adına yapmış oldukları mülakatların ya da bunun sonunda olumlu ya da olumsuz geri dönüş vermemelerinin adayların güvenini azaltmış olduğunu gördüm. Hatta adaylar çıkılmış olan ilanların dahi tamamen sahte olduğunu düşünmeye başlamışlar. Çok hızlı geri dönüş yaparak aday memnuniyetini maksimum seviyede tutan şirketler de mevcut, onları kesinlikle ayrı tutuyorum. Ancak ne yazık ki bahsi geçen danışmanlık şirketleri ve bazı şirketlerin insan kaynakları departmanlarında işe alım yöntemleri olması gibi ilerleyemeyebiliyor. Zamanın azlığı, uygun adaya bir an önce ulaşabilme telaşı ve bir yandan sürdürülmeye çalışılan diğer süreçler buna neden olabiliyor.
Özgeçmiş havuzumuzu zenginleştirmeye çalışırken umutla geri dönüş bekleyen adayları da unutmamamız gerekiyor. Danışmanlık şirketlerine ve insan kaynakları departmanlarına öncelikli tavsiyem, adına çalışmış oldukları şirketlerin de saygınlığını zedelememek adına adaylara en kısa sürede geri dönüş yapmaları olacaktır.
Bir diğer yandan sevgili adayların da olumsuz geri dönüş almalarının yetersiz oldukları anlamına gelmediğini bilmelerini isterim. Şirketler, bir pozisyon açıldığında adayda ne gibi özelliklere ihtiyaç duyduklarını tüm detaylarıyla belirlerler. Ancak ilanlarda duyurabildiklerinin dışında adayın o kurumun yapısına, kültürüne, enerjisine uygun olup olmadığınızı ancak mülakat ile belirleyebilirler. Özgeçmiş üzerinde aranılan pozisyona birebir uygun olduğunu düşünüp mülakat sonunda tamamen tersi kanaate vardığımız birçok görüşme yapmışızdır. Fakat bu durum adayın eksik olmasından ya da yetkin olmamasından değil, kurum içinde bazen belki de sadece sezgilerimizle hissettiğimiz kültürün adayda var olmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Her şirketin çalışanlarından beklentileri farklıdır. Kimi disipline, kimi yüksek enerjiye, kimi insan ilişkilerinin gücüne kimi ise belki de adayın tamamen güçlü ve agresif bir kişiliğe sahip olmasına önem veriyor olabilir. Zaten hassas bir kişiliğe sahipseniz ve sözkonusu olan hırsları yüksek bir yönetici pozisyonuysa, siz de o işte mutlu olamazsınız. Bu nedenle olumsuz geri dönüşün aslında sizi olumlu bir başka adıma yönlendiriyor olabileceğini unutmayın ve yolunuza tam bir özgüven ile devam edin. Mutlaka sizin kişilik, yetkinlik ve beklentilerinize uygun bir pozisyon sizi bekliyor olacaktır.
Tüm adayların gönüllerindeki işe sahip olmaları dileğiyle...
Almış olduğum geri bildirimlerde özellikle bazı danışmanlık şirketlerinin aday havuzlarını genişletmek adına yapmış oldukları mülakatların ya da bunun sonunda olumlu ya da olumsuz geri dönüş vermemelerinin adayların güvenini azaltmış olduğunu gördüm. Hatta adaylar çıkılmış olan ilanların dahi tamamen sahte olduğunu düşünmeye başlamışlar. Çok hızlı geri dönüş yaparak aday memnuniyetini maksimum seviyede tutan şirketler de mevcut, onları kesinlikle ayrı tutuyorum. Ancak ne yazık ki bahsi geçen danışmanlık şirketleri ve bazı şirketlerin insan kaynakları departmanlarında işe alım yöntemleri olması gibi ilerleyemeyebiliyor. Zamanın azlığı, uygun adaya bir an önce ulaşabilme telaşı ve bir yandan sürdürülmeye çalışılan diğer süreçler buna neden olabiliyor.
Özgeçmiş havuzumuzu zenginleştirmeye çalışırken umutla geri dönüş bekleyen adayları da unutmamamız gerekiyor. Danışmanlık şirketlerine ve insan kaynakları departmanlarına öncelikli tavsiyem, adına çalışmış oldukları şirketlerin de saygınlığını zedelememek adına adaylara en kısa sürede geri dönüş yapmaları olacaktır.
Bir diğer yandan sevgili adayların da olumsuz geri dönüş almalarının yetersiz oldukları anlamına gelmediğini bilmelerini isterim. Şirketler, bir pozisyon açıldığında adayda ne gibi özelliklere ihtiyaç duyduklarını tüm detaylarıyla belirlerler. Ancak ilanlarda duyurabildiklerinin dışında adayın o kurumun yapısına, kültürüne, enerjisine uygun olup olmadığınızı ancak mülakat ile belirleyebilirler. Özgeçmiş üzerinde aranılan pozisyona birebir uygun olduğunu düşünüp mülakat sonunda tamamen tersi kanaate vardığımız birçok görüşme yapmışızdır. Fakat bu durum adayın eksik olmasından ya da yetkin olmamasından değil, kurum içinde bazen belki de sadece sezgilerimizle hissettiğimiz kültürün adayda var olmamasından kaynaklanıyor olabilir.
Her şirketin çalışanlarından beklentileri farklıdır. Kimi disipline, kimi yüksek enerjiye, kimi insan ilişkilerinin gücüne kimi ise belki de adayın tamamen güçlü ve agresif bir kişiliğe sahip olmasına önem veriyor olabilir. Zaten hassas bir kişiliğe sahipseniz ve sözkonusu olan hırsları yüksek bir yönetici pozisyonuysa, siz de o işte mutlu olamazsınız. Bu nedenle olumsuz geri dönüşün aslında sizi olumlu bir başka adıma yönlendiriyor olabileceğini unutmayın ve yolunuza tam bir özgüven ile devam edin. Mutlaka sizin kişilik, yetkinlik ve beklentilerinize uygun bir pozisyon sizi bekliyor olacaktır.
Tüm adayların gönüllerindeki işe sahip olmaları dileğiyle...
Part Time (Yarı Zamanlı) Çalışma Sistemi
Günümüz trendleri bizi klasik çalışma sisteminden çok farklı yerlere götürüyor. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte artık satışlar, işe alımlar, lojistik süreçleri ve pazarlama gibi iş dünyasının her alanı dijital ortama taşınmış durumda. Bunun getirdiği avantajla birçok insan evinden ya da ofis dışında herhangi bir yerden çalışma imkanı bulabiliyor, bu da birçok kolaylığı beraberinde getirirken çalışma sistemlerini de değiştirmeye başladı bile.
Ülkemizde çok uzun zamandan beri yaygın olarak uygulanmasa da yurtdışında köklü bir geçmişe sahip olan yarı zamanlı çalışma ise aslında verimi ve makro açıdan bakılırsa istihdamı artırıcı bir çalışma şekli. Fakat ne yazık ki iş kanunu ve sosyal sigortalar yönetmeliklerinde pek fazla yer bulamayan yarı zamanlı çalışma ile ilgili hala pek çok soru işareti var. Biz bu soru işaretlerini tam çözmek üzereyken Genel Sağlık Sigortası kapsamında yapılan yeni düzenlemelerle sistem hem daha karmaşık hem de zor bir hal aldı. Bilindiği gibi genel olarak baktığımızda herkesin genel sağlık sigortası kapsamında olması olumlu bir gelişme gibi görünürken yarı zamanlı çalışanlar için ise birçok olumsuzluğu beraberinde getirdi.
Özellikle perakende sektörünün olmazsa olmazı yarı zamanlı çalışanlar, profil olarak uzun vadede elimizde tutamadığımız, dönüşüm oranı oldukça yüksek bir kitleyi oluşturuyor. Bu açığımızı kapatmak adına çeşitli derneklerle sürdürdüğümüz yetiştirme ve destek programları, ne yazık ki bu yeni düzenlemeyle birlikte bizi ileriye taşımaktan geri kaldı. Çünkü bu yeni düzenleme, 30 günden az prim ödemesi yapılan çalışanların kalan prim gün ödemelerini kendilerinin yapmasını öngörüyor. Yapılmadığı takdirde hem sağlık hizmetlerinden faydalanılamazken hem de SGK da borçlu konumuna düşüyorlar ve hatta bu durum haciz yolu ile tahsilata kadar varabiliyor.
Sosyal güvenlik politikalarının istihdamı destekleyici yönde olması gerekirken, halihazırda gelir seviyesi düşük bir kitleden ek prim ödemesi talep edilmesi belki de tüm çalışanların tam zamanlı çalışana dönüştürülmesinin zorunlu hale getirilmesi için uygulanıyor ancak bunun işveren açısından da değerlendiriliyor olması gerektiği kanaatindeyim.
Bu düzenleme ilk yürürlüğe girdiği zamanda en çok etkilenecek olan sektörün perakende olması kaçınılmazdı. Daha ilk dönemlerde çalışan kaybetmeye başlamıştık bile. Bu nedenle BMD ile yapmış olduğumuz ortak bir çalışma sonucunda birçok büyük markanın da altına imza attığı bir dilekçeyi bakanlığa göndererek kolaylaştırıcı bir düzenlemenin daha yapılması talebinde bulunmuştuk. Ancak ne yazık ki cevap dahi alamadık.
Sonuç olarak yeni bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı belli olmadığından firmalar farklı alternatifler geliştirmek zorunda. Ancak halihazırdaki kanun ve yönetmeliklerin esnek noktalarından faydalanarak yarı zamanlı çalışanlarınızı ek prim ödemekten kurtarmanız mümkün. Gizlilik nedeniyle açıklayamayacağım bu yöntemleri sosyal güvenlik danışmanlarınız aracılığıyla uygulayabilir ayrıca çalışanlarınızın bağlılığını artırmak dışında ek bazı faydalar da sağlayabilirsiniz.
Tüm yarı zamanlı personel çalıştıran şirketlerdeki meslektaşlarıma kolaylıklar dileğiyle...
Ülkemizde çok uzun zamandan beri yaygın olarak uygulanmasa da yurtdışında köklü bir geçmişe sahip olan yarı zamanlı çalışma ise aslında verimi ve makro açıdan bakılırsa istihdamı artırıcı bir çalışma şekli. Fakat ne yazık ki iş kanunu ve sosyal sigortalar yönetmeliklerinde pek fazla yer bulamayan yarı zamanlı çalışma ile ilgili hala pek çok soru işareti var. Biz bu soru işaretlerini tam çözmek üzereyken Genel Sağlık Sigortası kapsamında yapılan yeni düzenlemelerle sistem hem daha karmaşık hem de zor bir hal aldı. Bilindiği gibi genel olarak baktığımızda herkesin genel sağlık sigortası kapsamında olması olumlu bir gelişme gibi görünürken yarı zamanlı çalışanlar için ise birçok olumsuzluğu beraberinde getirdi.
Özellikle perakende sektörünün olmazsa olmazı yarı zamanlı çalışanlar, profil olarak uzun vadede elimizde tutamadığımız, dönüşüm oranı oldukça yüksek bir kitleyi oluşturuyor. Bu açığımızı kapatmak adına çeşitli derneklerle sürdürdüğümüz yetiştirme ve destek programları, ne yazık ki bu yeni düzenlemeyle birlikte bizi ileriye taşımaktan geri kaldı. Çünkü bu yeni düzenleme, 30 günden az prim ödemesi yapılan çalışanların kalan prim gün ödemelerini kendilerinin yapmasını öngörüyor. Yapılmadığı takdirde hem sağlık hizmetlerinden faydalanılamazken hem de SGK da borçlu konumuna düşüyorlar ve hatta bu durum haciz yolu ile tahsilata kadar varabiliyor.
Sosyal güvenlik politikalarının istihdamı destekleyici yönde olması gerekirken, halihazırda gelir seviyesi düşük bir kitleden ek prim ödemesi talep edilmesi belki de tüm çalışanların tam zamanlı çalışana dönüştürülmesinin zorunlu hale getirilmesi için uygulanıyor ancak bunun işveren açısından da değerlendiriliyor olması gerektiği kanaatindeyim.
Bu düzenleme ilk yürürlüğe girdiği zamanda en çok etkilenecek olan sektörün perakende olması kaçınılmazdı. Daha ilk dönemlerde çalışan kaybetmeye başlamıştık bile. Bu nedenle BMD ile yapmış olduğumuz ortak bir çalışma sonucunda birçok büyük markanın da altına imza attığı bir dilekçeyi bakanlığa göndererek kolaylaştırıcı bir düzenlemenin daha yapılması talebinde bulunmuştuk. Ancak ne yazık ki cevap dahi alamadık.
Sonuç olarak yeni bir düzenleme yapılıp yapılmayacağı belli olmadığından firmalar farklı alternatifler geliştirmek zorunda. Ancak halihazırdaki kanun ve yönetmeliklerin esnek noktalarından faydalanarak yarı zamanlı çalışanlarınızı ek prim ödemekten kurtarmanız mümkün. Gizlilik nedeniyle açıklayamayacağım bu yöntemleri sosyal güvenlik danışmanlarınız aracılığıyla uygulayabilir ayrıca çalışanlarınızın bağlılığını artırmak dışında ek bazı faydalar da sağlayabilirsiniz.
Tüm yarı zamanlı personel çalıştıran şirketlerdeki meslektaşlarıma kolaylıklar dileğiyle...
Takdir ve Ödüllendirme
İnsan kaynakları profesyonellerinin son dönemlerde en çok üzerinde durmaları gereken konu değişen trendler doğrultusunda yetenekleri keşfetmek, geliştirmek ve bağlılığı artırmak. Elimizdeki potansiyelleri kaybetmemek adına yapılması gereken ilk şeyin motivasyonu yükseltmek olduğunu biliyoruz ve bu noktada bireysel takdirin ne kadar önemli olduğunun hepimiz farkındayız.
Yapılan araştırmalarda pek çok yöneticinin teknik olarak oldukça donanımlı olduğunu ancak insan ilişkilerinin yönetimi konusunda yetersiz kaldıklarını görüyoruz. Herşeyden önce çalışanlara eşit şekilde yaklaşabilmek ve bu dengeyi olabildiğince korumak gerekiyor. Eğer bir çalışan, yöneticisinin başka bir çalışanı daha çok desteklediğini hissederse bağlılığını ve motivasyonunu kaybediyor ve hatta işinden, ücretinden memnun olsa bile yeni bir iş arayışına yöneliyor. Bu noktada insan kaynaklarına da yöneticilerin bu yetkinliklerini geliştirmek adına büyük rol düşüyor.
Dengeleri kurup çalışanlarımızı yeni fikir ve projelere eşit derecede teşvik ederken beklentilerinin de mutlaka takdir ve ödüllendirme olduğunu biliyoruz. Bu anlamda pek çok şirket çeşitli uygulamalar yaparken her 10 organizasyonun 8'inde takdir programı olduğunu görüyoruz. Maddi ödüllendirme yüzdesel olarak fazla olsa da ödüllendirme sistemine sahip şirketlerin yarısı aynı zamanda yazılı ve sözlü takdir uygulaması yapmaya devam ediyor.
Takdir uygulamalarında, başarılı çalışanların aylık, yıllık toplantılarda ya da anlık olarak intranet üzerinden ya da duyuru ile tüm organizasyona bildirilmesi yaygın bir uygulama. Bir zamanlar 'ayın elemanı' olarak bildiğimiz başarılı çalışanın seçilmesi ve organizasyona duyurulması halen farklı isimler adında uygulanmaya devam ediyor ve motivasyonu yüksek oranda destekliyor.
Ödüllendirmeler ise şirketlerin kurumsal kültürlerine göre değişiklik göstermekle birlikte sinema biletinden haftasonu tatiline; CEO ile akşam yemeğinden, ekstra izinlere kadar uzanan geniş bir yelpazade karşımıza çıkıyor.
Başarıların ödüllendirilmesinin şirkete bağlılığı artırdığı çok açık ancak bununla birlikte, çalışanların sunduğu öneriler doğrultusunda şirketlerin maddi olarak da tasarruflar sağladığı ve gelişimlerde düşünüldüğünden çok daha fazla getiri elde ettiği de çıkan sonuçlar arasında.
İnsan kaynakları yöneticileri olarak hem yönetimin stratejik ortağı hem de çalışanın sesiyiz. Şirkete olan katkı ve verimliliğin maksimum seviyeye çıkartılması yine insan kaynağından geçtiğine göre önce elimizdeki değerleri tam performans ile kullanabilmeyi öğrenmek öncelikli amacımız olmalı. Takdir ve ödüllendirme sisteminizi kurum kültürünüz doğrultusunda en uygun şekilde konumlandırmayı başarırsanız hiç beklemediğiniz kadar iyi sonuçlar alıyor olacağınızdan eminim.
Hepinize mutlu çalışanlarla dolu ve çok verimli bir çalışma ortamı dilerim.
Yapılan araştırmalarda pek çok yöneticinin teknik olarak oldukça donanımlı olduğunu ancak insan ilişkilerinin yönetimi konusunda yetersiz kaldıklarını görüyoruz. Herşeyden önce çalışanlara eşit şekilde yaklaşabilmek ve bu dengeyi olabildiğince korumak gerekiyor. Eğer bir çalışan, yöneticisinin başka bir çalışanı daha çok desteklediğini hissederse bağlılığını ve motivasyonunu kaybediyor ve hatta işinden, ücretinden memnun olsa bile yeni bir iş arayışına yöneliyor. Bu noktada insan kaynaklarına da yöneticilerin bu yetkinliklerini geliştirmek adına büyük rol düşüyor.
Dengeleri kurup çalışanlarımızı yeni fikir ve projelere eşit derecede teşvik ederken beklentilerinin de mutlaka takdir ve ödüllendirme olduğunu biliyoruz. Bu anlamda pek çok şirket çeşitli uygulamalar yaparken her 10 organizasyonun 8'inde takdir programı olduğunu görüyoruz. Maddi ödüllendirme yüzdesel olarak fazla olsa da ödüllendirme sistemine sahip şirketlerin yarısı aynı zamanda yazılı ve sözlü takdir uygulaması yapmaya devam ediyor.
Takdir uygulamalarında, başarılı çalışanların aylık, yıllık toplantılarda ya da anlık olarak intranet üzerinden ya da duyuru ile tüm organizasyona bildirilmesi yaygın bir uygulama. Bir zamanlar 'ayın elemanı' olarak bildiğimiz başarılı çalışanın seçilmesi ve organizasyona duyurulması halen farklı isimler adında uygulanmaya devam ediyor ve motivasyonu yüksek oranda destekliyor.
Ödüllendirmeler ise şirketlerin kurumsal kültürlerine göre değişiklik göstermekle birlikte sinema biletinden haftasonu tatiline; CEO ile akşam yemeğinden, ekstra izinlere kadar uzanan geniş bir yelpazade karşımıza çıkıyor.
Başarıların ödüllendirilmesinin şirkete bağlılığı artırdığı çok açık ancak bununla birlikte, çalışanların sunduğu öneriler doğrultusunda şirketlerin maddi olarak da tasarruflar sağladığı ve gelişimlerde düşünüldüğünden çok daha fazla getiri elde ettiği de çıkan sonuçlar arasında.
İnsan kaynakları yöneticileri olarak hem yönetimin stratejik ortağı hem de çalışanın sesiyiz. Şirkete olan katkı ve verimliliğin maksimum seviyeye çıkartılması yine insan kaynağından geçtiğine göre önce elimizdeki değerleri tam performans ile kullanabilmeyi öğrenmek öncelikli amacımız olmalı. Takdir ve ödüllendirme sisteminizi kurum kültürünüz doğrultusunda en uygun şekilde konumlandırmayı başarırsanız hiç beklemediğiniz kadar iyi sonuçlar alıyor olacağınızdan eminim.
Hepinize mutlu çalışanlarla dolu ve çok verimli bir çalışma ortamı dilerim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)